بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَلَوۡ نَزَّلۡنَٰهُ عَلَىٰ بَعۡضِ ٱلۡأَعۡجَمِينَ ١٩٨

Eğer biz Kur'an'ı ana dili arapça olmayan birine indirseydik de,

– Seyyid Kutub

فَقَرَأَهُۥ عَلَيۡهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ مُؤۡمِنِينَ ١٩٩

Onu o müşriklere okusaydı ona yine inanmazlardı.

– Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَ سَلَكۡنَٰهُ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٢٠٠

Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.

– Seyyid Kutub

لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُاْ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَلِيمَ ٢٠١

Onlar acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.

– Seyyid Kutub

فَيَأۡتِيَهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٢٠٢

O azapla hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın yüzyüze gelirler.

– Seyyid Kutub

فَيَقُولُواْ هَلۡ نَحۡنُ مُنظَرُونَ ٢٠٣

O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.

– Seyyid Kutub

أَفَبِعَذَابِنَا يَسۡتَعۡجِلُونَ ٢٠٤

Onlar azabımızın bir an önce gerçekleşmesini mi istiyorlar?

– Seyyid Kutub

أَفَرَءَيۡتَ إِن مَّتَّعۡنَٰهُمۡ سِنِينَ ٢٠٥

Baksana, eğer onları yıllarca refah içinde yaşatsak da,

– Seyyid Kutub

ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُواْ يُوعَدُونَ ٢٠٦

Sonra tehdit edildikleri azap başlarına gelse;

– Seyyid Kutub

مَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يُمَتَّعُونَ ٢٠٧

Vaktiyle refah içinde geçirdikleri hayat kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.

– Seyyid Kutub

وَمَآ أَهۡلَكۡنَا مِن قَرۡيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ ٢٠٨

Yok ettiğimiz her ülkeye mutlaka uyarıcılar gönderdik.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu